avrupahollandaalmanyabelcikafransafetoakpchpmhpiyip
DOLAR
32,3283
EURO
35,0825
ALTIN
2.297,56
BIST
8.989,17
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Amerikan rüyası

Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Amerikan rüyası
10.05.2015
A+
A-

ABD’nin Soğuk Savaş devrindeki temel istihbarat stratejisinin önemli bir enstrümanı olan Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurulduğu 1960’lı yıllarda Türkistan asıllı esrarengiz CIA casusu Ruzi Nazar ile o dönemde yirmili yaşlarının ortalarında olan vaiz Fethullah Gülen önemli bir görüşme gerçekleştirdi. Derneğin Erzurum’daki kurucuları arasında yer alan Gülen’le Nazar’ın bu görüşmesi, vaktiyle Gülen Örgütü’nün emniyet ve istihbarat yapılanmasını yönetmiş, ama şimdilerde devlet safında paralel devlete karşı mücadele eden muteber kaynağın verdiği bir bilgi.

Sessiz sedasız yerleştiği Antalya Side’de 10 gün önce ölen Nazar’ın yaklaşık bir asırlık ömründe aydınlanması gereken daha pek çok sır var elbette. Gelgelelim aynı ülkede üç rejim değişikliği görmüş, üç ayrı ülke hesabına çalışmış bir istihbaratçının öyküsünün gizlerini çözmek, 10 bin vuruşluk bir yazıyla bile kotarılacak bir iş değil. Bu yüzden ayrıntıları okumak isteyenlere Nazar’la ilgili kitap ve makaleleri tavsiye etmek kaydıyla Nazar’ın hikâyesinin özünü birkaç cümleyle özetleyerek işe başlayalım: 1917’de Ekim Devrimi sırasında Çarlık Rusyası’nın son günlerinde başlayan bir hayat… İkinci Dünya Savaşı’nın başlarında bir Kızıl Ordu neferi olarak Hitler Almanyası’na karşı çarpışma… Nazilere esir düştükten sonra ideolojik meşruiyet sağlamaya yönelik ‘Türkistan’ın bağımsızlığı’ mottosuyla Almanya saflarında Kızıl Ordu’ya karşı lejyonerlik… Almanya kaybedince Ruslar Avrupa’nın içlerine doğru ilerlerken savaşın asıl galibi ABD’ye yanaşma ve sonra yarım asır boyunca Avrupa, Ortadoğu ve Orta Asya başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde ‘Okyanus Ötesi’ adına casusluk… Yönetim sembolleriyle ifade etmek gerekirse Krasnaya Ploşçad’dan Hitler Reichskanzlei’ına ve oradan ABD Capitol’ünün saflarına geçmiş, yani hayatında üç ayrı güç merkezi hesabına çalışmış bir adamın öyküsüdür anlattığımız.

BEŞ AYRI REJİM GÖRDÜ

Nazar’ın ömrüne ayrıca üç Rus rejimi sığdı dedik: Çarlık Rusyası, SSCB ve post-SSCB rejimleri. Nazar, bu süreçte üç kere saf değiştirdiği için fazladan faşizm ve ABD emperyalizmi gibi iki ayrı rejimin de kara kutusuna dönüştü.

İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler Sovyetler’deki etnik grupları Rus milliyetçiliğine karşı kendi saflarında örgütleme siyasetinde gözler görülür bir başarı kaydetmişlerdi. Nazar’ın savaş sürerken Alman saflarına geçmesi bu başarının bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Söz konusu başarıda Enver Paşa’nın kendisi gibi İttihatçı olan kardeşi Nuri (Killigil) Paşa’nın Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Franz Von Papen’e verdiği raporların da kısmen etkisi olmuştur. (Nuri Killigil adına üretilmiş küçük bir tabanca da vardır, ‘kısa dokuz’ diye bilinen 9×17 mm’lik 9+1 adet mermi alır.) Benzer bir siyaseti Sovyetler dağıldıktan sonra ABD de izledi. Ve Nazar, Doğu Bloku’nun yıkılmasından sonra CIA’in Türki Cumhuriyetler’de ve Orta Asya’da hâkimiyet kurmak için kullandığı bir istihbaratçı olarak önemli ‘misyon’ üstlendi. Kızıl Ordu’dan kaçan Özbek asıllı askerleri ABD saflarına katmak amacıyla birkaç kez Sovyet işgali altındaki Afganistan’a gitmesi ve orada ayrıca İslamcı mücahitlerle de görüşmesi hizmetlerinden yalnızca ikisi.
İran Devrimi döneminde ise Afgan kökenli Alman bir halı satıcısı kılığında ABD Tahran Büyükelçiliği’ndeki rehinelerin kurtarılması için yapılacak bir operasyona istihbarat sağlamak için gizlice İran’a girdi. Devrim’den sonra İran’a girebilen ilk ABD görevlisiydi. CIA’in Argo filmine de konu olan operasyonunda, ABD Elçiliği’nin işgali sırasında elçilik dışında mahsur kalan altı personelin kurtarılmasında rol aldı.

Ruzi Nazar’ın Almanya yıllarına ilişkin kritik bilgileri de Heinz Duthel’in yazdığı ‘Global Secret and Intelligence Services-1’ adlı kitaptan edinmek mümkün. Duthel, kitabında Ruzi Nazar’ı ‘Anti Bolşevik Bloğu’ adlı yapılanmanın lider figürlerinden biri olarak gösteriyor.

Sonradan Özbekistan sınırları içinde kalacak olan Fergana Vadisi’nde yer alan Margilan şehrinde 1917 senesinde doğan Nazar’ın yakında ölebileceğini bile bile ömrünün son demlerinde Türkiye’ye yerleşmesi anlamlı. Nazar, 30 Nisan’da öldükten sonra, Oda TV’nin araştırmalarına göre Fethiye’de ‘Alevi Mezarlığı’ olarak bilinen Foça Mahallesi’ndeki mezarlığa gizlice defnedildi. Adı, mezarına Rusi Nazar olarak yazılmış. Çünkü Amerikalılar Rusi diyorlar. Aslında adıyla gömülen bir casus olduğu için şanslı bile sayılabilir. Çünkü MİT eski Müsteşarı Sönmez Köksal’ın söylediğine göre ismi ile defnedilmeyen şehit Türk istihbarat görevlileri bile var. İsmi ile defnedilen MİT görevlilerinden üçünün mezarını Ankara’da görmüştüm. (Irak Kürdistanı’nda 1995 senesinde bir çatışmada şehit oldular.) Cebeci Asri Mezarlığı’nın içinde küçük bir bölüm, ‘MİT Şehitliği’ denemez. Ama isimleriyle defnedilmişler.

Asıl konumuza dönelim: Ruzi Nazar’ın hayatını anlatan ‘gri propaganda’ mahsulü CIA’in Türk Casusu adlı kitabında Enver Altaylı, Nazar için şöyle diyor:

“Sol görüşlü Türk aydını için Ruzi, Türkiye’de 1959-71 yılları arasında görev yapmış bir CIA ajanıdır. Darbelerde, darbe teşebbüslerinde parmağı vardır. Aslında gerçek çok daha başka ve karmaşıktır. Ruzi’nin hayat hikâyesi bir dava adamının hayat hikâyesidir. Komünist Sovyetler Birliği’nde, Nazi Almanyası’nda ve ABD’de görev yaptığı kurumların tamamında onun hedefi bağımsız Türkistan gayesine ulaşmak olmuştur.”

Altaylı, iki yıl önce SABAH’a verdiği röportajda “Ruzi Nazar, kendisi hakkındaki kitabı yazma ve kitaptan film yapma haklarını dünyaca meşhur bir yazar olan kızına değil, bana vermiştir. Bunun bir anlam ifade etmesi gerekir” diyor. Meşhur yazar derken kast ettiği, filmi de yapılan Akıl Oyunları kitabının yazarı Sylvia Nazar. Ruzi Nazar’ın, anılarını kızıyla değil de Altaylı ile yazmasının sebebi ise Altaylı’nın, uzun zamandır tanıştığı Ruzi Nazar’ın bütün basın işlerini bir PR ajansı gibi üstlenmiş olması, hatta onun basın danışmanı gibi çalışması. (Nazar, anılarının asıl can alıcı kısımlarıyla ilgili notları ölümünden sonra yazılmak üzere kızına vermiş de olabilir.) Öyle ki Rafet Ballı’nın, Bedrettin Dalan vasıtasıyla Ruzi Nazar’dan bir röportaj kopardığını öğrenince röportajın gerçekleşmesini engelleyebilecek gücü bile vardı.

NAZAR’IN GEHLEN’LE BAĞLANTISI

Basında 10’a yakın yazar, Nazar’ın ölümünden sonra hikâyesindeki çarpıcı noktalara dikkat çeken yazılar yazdı. Bu yazarlardan Yıldıray Oğur, tıpkı Nazar gibi Nazi Almanyası saflarından ABD saflarına geçen Reinhard Gehlen ile Nazar’ın bağlantısına ilişkin “Bu bağlantı hakkında ise hiçbir şey bilmiyoruz. Bir bağlantı olmaması ise çok zor gözüküyor” diyor. Oğur’un tahmini doğru. Elbette bir bağlantı var.

1970’li ve 80’li yıllarda istihbarat teşkilatları, terör örgütleri ve mafya yapılanmaları arasındaki ilişkinin izlerini en iyi takip eden gazeteci olan Uğur Mumcu, 15 Mayıs 1988 tarihli Cumhuriyet’te şöyle yazmıştı: “Özbek kökenli Ruzi Nazar’ın General Gehlen’in Sovyet ordusundaki kaynaklarından biri olduğu sanılır. İkinci Dünya Savaşı’na Sovyet subayı olarak katılan Ruzi Nazar, savaş sırasında Alman ordularına teslim olmuş; savaş sonrasında da tıpkı General Gehlen gibi Amerika’ya gitmiş, daha sonra da CIA’ye girmiştir.”

Eski MİT Yöneticisi Mehmet Eymür de Nazar’ın, modern istihbarat sisteminin temellerini atmış Gehlen’in rahle-i tedrisinden geçmemesinin imkânsız olduğunu söylüyor. Bu konuda bir başka kanıt da Gehlen’in öğrencileri olan Alman istihbaratçılar Fritz Michel ile Hans Kannapin’le Ruzi Nazar arasında yakın ilişki olması.

Ruzi Nazar’ın Gehlen ekolünden gelen MİT eski Müsteşarı Fuat Doğu ile de yakın ilişkileri vardı. Fuat Doğu’nun Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü kimi istihbarat operasyonlarında Nazar’ın fikirlerinin etkisi yadsınamazdı. Kırım kökenli sanatçı Nesrin Sipahi’yi konser vermek için Sovyetler Birliği’ne göndermesi, Nazar’ın fikri olsa gerek. Ayten Gökçer’in aksine bir dönem MİT için çalıştığını gizlemeyen Nesrin Sipahi, Azerbaycan ve Özbekistan’da konserler verdi. Bu konserler, işin arka planını anlamakta gecikmeyen Moskova’yı rahatsız etti.

Gehlen bağlantısı ile devam edelim: Bu köşede 13 Nisan 2014’te yazdığım yazıda İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’ye sığınan ve Soğuk Savaş yıllarında CIA adına Almanya’da bir paralel devlet kuran efsanevi casus yöneticisi Reinhard Gehlen’le Fethullah Gülen’in hikâyesinin benzeyen yönlerini işlemiştim. Klişe deyimle büyük resmi, Gehlen Örgütü ile Gülen Örgütü’nün benzerliğini, Nazar’ın Gülen’le ilişkilerini ve eski MİT görevlisi Enver Altaylı’nın Gülen’le ilgili övücü sözlerini birlikte değerlendirerek anlamaya çalışmak gerekiyor.

Yeri gelmişken daha önce yazdığımız bir ayrıntıyı da hatırlatalım: Fuat Doğu’nun ölmeden önce yazdığı bir anı kitabı var. Aldığım bilgiye göre Doğu, kitabını MİT yönetimine teslim etmişti. Bu kitap hiç yayınlanmadı. Yenimahalle’deki karargâhta bir kasada duruyor. Kitap bir gün yayınlanırsa hakkında yazıp çizdiğimiz bağlantılara ilişkin daha net bilgiler edinebiliriz.

İHANETİN BİLE MEŞRUSU VAR!

İstihbaratta yolları sürekli kesişenler arasındaki hiçbir ilişki tesadüfi değildir prensibinden yola çıkarsak Nazar’ın ve onun etkisindeki Altaylı’nın, Fethullah Gülen sevgisinin rastlantı olmadığını da söyleyebiliriz. Enver Altaylı, 13 Mart 2013’te Zaman Gazetesi’ne verdiği röportajda bu sevginin sınırlarını, Okyanus hinterlandı ile birlikte ABD’nin veya karasal ‘Rus İmparatorluğu’nun toprakları kadar geniş tutmuş:

“Fethullah Hocaefendi bütün insanlığın derdine derman olabilecek bir reçete sunuyor. Özünde, aşk, sevgi, üstün ahlak olan bir reçete. Türk jeopolitiğinin içini dolduracak insan Hocaefendi. İslam’ın ilk döneminde Sevgili Peygamberimiz’in (SAV), tasvir, tasavvur ve inşa ettiği yeni insan nasıl ki muazzam bir medeniyet kurdu ise, Fethullah Hocaefendi’nin tahayyül ettiği, inşasına çalıştığı ‘yeni nesil’ bu jeopolitiğin içini dolduracak insandır.”
‘Altın neslin’ içini dolduracağını söylediği jeopolitiğin özü şu: Adriyatik’ten Çin Seddi’ne ABD hegemonyasının tesisi… Sloganın Türk versiyonu olan ‘Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Büyük Türk Dünyası’, Okyanus Ötesi’nde ‘Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Amerikan rüyası’na dönüşüyor. (ABD’nin küresel gücünün azaldığı içinde bulunduğumuz dönemde bunun kelimenin literal manasıyla da rüya olduğu tezi ise bir başka yazının konusu.)

Altaylı’nın kitabından anladığımıza göre Nazar, bir asırlık öyküsünde bu jeopolitiğin uygulayıcısı olurken ‘Türkistan’a hizmet’ şiarıyla hareket etmiş. Şaşırtıcı değil. Zira bu, istihbaratta yaygın görülen bir durumun tezahürü. İstihbaratçılar, yaptıkları her şeye meşruiyet kazandıracak bir felsefe gerekçeyi illa ki bulurlar. Hatta ihanete bile… Yıllarca Sovyetler hesabına çalışmış ünlü İngiliz casus yöneticisi Kim Philby, “İhanet etmek için insanın bir yere ait olması gerekir, oysa ben hiçbir yere ait değilim” demişti. Gehlen ise ihaneti, “İhanetin ahlak açısından haklı görülebileceği tek ortam, ulusal bir mecburiyetin söz konusu olduğu ortamdır” sözleriyle meşrulaştırmaya çalışmıştı. Nazar da saf değiştiren üstatlarının izinden gitmiş. Nazar’ın hikâyesinin konsantre versiyonunun özü bu.

Ferhat Ünlü – Sabah

YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Avrupa Türk Gazetesi'ne aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
ETİKETLER:
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.