avrupahollandaalmanyabelcikafransafetoakpchpmhpiyip
DOLAR
32,3276
EURO
35,0275
ALTIN
2.284,06
BIST
8.970,01
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

İşte Doğu Perinçek’in avukatı Mehmet Cengiz’in AİHM’deki konuşması

İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek’in avukatı Mehmet Cengiz, AİHM Büyük Daire’de yaptığı konuşma sona erdi. Cengiz, “Perinçek, aynı açıklamaları, aynı tarihlerde Almanya ve Fransa’da da yapmış, böyle bir yaptırımla karşı karşıya kalmamıştır.” dedi.

İşte Doğu Perinçek’in avukatı Mehmet Cengiz’in AİHM’deki konuşması
A+
A-

Cengiz’in Büyük Daire’de yaptığı konuşma şöyle:

1) Bu davanın özü, “düşünce ve ifade özgürlüğü”dür. D.Perinçek hakkında, İsviçre Ceza Kanunu’nun değişik 261. maddesinde yer alan “soykırımı haklı çıkarmak” vb. suçlardan soruşturma açılmamıştır. Hakkındaki suçlama yanlıca, anılan maddenin 4. fıkrasında yer alan “bir soykırımı veya insanlığa karşı işlenmiş diğer suçları inkâr etmek” fiiline dayalıdır.
2. Daire de bunu saptamış ve bunun dışındaki hususların tartışılmasının bu davanın konusu olmadığını söylemiştir. (Prg. 53)

İsviçre Federal Mahkemesi, 17 Aralık 2007 tarihli kararında dahi;

İsviçre Ceza Kanunu’nun ilgili hükmünde, “Ermeni soykırımını inkârın da, cezai bakımdan açıkça ırk ayrımcılığı fiili şeklinde nitelendirilmediği” kabul ediliyor. (Prg. 13/3.1)
Dolayısıyla, “ırkçı söylem”, “nefret suçu” gibi iddialar bu davanın konusu değildir.

2) D. Perinçek, hukuksal bir değerlendirme yapmıştır. Trajik 1915 olaylarındaki katliamları ve sürgünleri, yani o olaylardaki actus reus’u reddetmemektedir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 100 yıl önce Osmanlı Devleti’nde yaşanmış olan trajik olaylarla ilgili hukuksal nitelemedir. Perinçek, o olayların “soykırım suçu” sayılamayacağı görüşünü savunmaktadır. Perinçek’in “soykırım” terimini kabul etmemesinin temel nedeni hukuksaldır ve kaynağını 1948 Soykırımı Sözleşmesi’nden almaktadır. Başvuranın, Ermenilerin uğradığı kıyım ve tehcirleri inkâr etmediği, olayların “soykırım” olarak nitelendirilmesini reddettiği, İsviçre mahkemelerinin de kabul ettiği bir gerçektir. (Prg. 11)
3) 1915’te yaşananların “soykırım” olduğu konusunda “oydaşma” bulunduğu ileri sürülemez. Nitekim 2. Daire, kararında; “Mahkeme, tarihi bir gerçeğin araştırılması ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası iken, tarihçiler arasında halen devam eden bir tartışmaya ait tarihi meseleler hakkında hüküm vermenin kendisine düşmediğini hatırlatmaktadır”. (Prg. 53)

4) 1915 olaylarıyla ilgili uluslararası bir mahkeme kararı yoktur.

2. Daire’nin kararında şu değerlendirme yapılıyor:

“Her halükarda, doğası itibariyle tarihi araştırmanın tartışmalı ve tartışmaya açık olması ve nihai sonuçlara ulaşmaya veya nesnel ve kesin gerçekleri ifade etmeye pek imkân vermemesi nedeniyle, mevcut başvurudakine benzer olaylara ilişkin olarak bir ‘genel oydaşma’, özellikle de bilimsel bir oydaşma olabileceği bile kuşkuludur. Bu bağlamda, işbu dava Holokost suçlarına ilişkin davalardan açıkça ayrılmaktadır”.

Holokost suçu uluslararası bir mahkeme tarafından saptanmış ve sorumluları mahkûm edilmişlerdir. 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Anlaşması’na ekli (Nürnberg) Uluslararası Askeri Mahkemesi Statüsü’nün 6. maddesinin c fıkrası ile sarih bir hukuki temeli bulunmaktadır. Nitekim AİHM de kararlarında Holoskost kapsamındaki fiillerin gerçekleştiğinin uluslararası bir mahkeme tarafından açık bir biçimde saptandığını ifade etmiştir. (Prg. 117)

5) Avrupa Konseyi’nin de “Ermeni soykırımı” iddialarına ilişkin bir kararı yoktur. Bu husus, 2. Daire Kararında da açıkça belirtilmiştir. Yalnızca 20 kadar üyenin 24 Nisan 2013 tarihinde yaptıkları bir açıklama vardır. Yine 2. Daire kararında belirtildiği gibi; “Bu yazılı beyanın bağlayıcılığı imza sahipleri ile sınırlıdır”. (Prg. 29)

6) İsviçre’deki yasaklama ve D. Perinçek’in cezalandırılması günümüz Avrupa’sındaki standartlara da aykırıdır. D. Perinçek, aynı açıklamaları, aynı tarihlerde Almanya ve Fransa’da da yapmış, böyle bir yaptırımla karşı karşıya kalmamıştır.

Fransa’nın 29 Ocak 2011 tarihinde kabul ettiği, 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıyan yasa, Fransa Anayasa Mahkemesi’nin 28 Şubat 2012 tarihli kararıyla Anayasaya aykırı bulunmuş ve iptal edilmiştir.

Fransa Anayasa Mahkemesi kararında şu gerekçelere yer verilmiştir:

“Bir soykırım suçunu tanımayı amaçlayan bu yasama hükmü, kanunlara verilen kural yapıcı bir içeriğe hiçbir zaman sahip değildir. Ayrıca sevk edilen kanunun 1. maddesi, Fransız kanunlarıyla bu şekilde tanınmış bir veya birçok soykırım suçunun varlığını küçümsemeyi veya tartışmayı cezalandırmaktadır. Yasa koyucu, bu şekilde, kendince tanıdığı ve nitelendirdiği suçların hukuki tasnifinin ve varlığının tartışılmasını böyle cezalandırarak iletişim ve ifade özgürlüğünün kullanılmasına Anayasa’ya aykırı bir müdahalede bulunmuştur. Bu nedenle, diğer hukuki itirazları incelemeye ihtiyaç duymaksızın, sevk edilen kanunun 1. maddesinin Anayasa’ya aykırı ilan edilmesi gerekmektedir. Bu maddenin ayrılmaz parçası olan 2. maddenin de aynı şekilde Anayasa’ya aykırı ilan edilmesi gerekmektedir”. (Prg. 33)

Fransa’dakine benzer gelişme İspanya’da da yaşanmıştır. İspanya Anayasa Mahkemesi, 7 Kasım 2007 tarihli kararında, “soykırımının inkarı” suçunun Anayasa ile bağdaşmadığı sonucuna varmıştır.

İspanya Anayasa Mahkemesi, bu kararında, söz konusu eylemin “nefret söylemi” oluşturup oluşturmadığını da tartışmış ve “soykırım suçunun yalnızca inkar edilmesinin vatandaşlara, belirli bir ırktan gelenlere veya inanca sahip olanlara karşı doğrudan şiddeti teşvik etmek anlamına gelmediği sonucuna varmıştır”.

“Yalnızca belli olayların meydana gelip gelmediğine ilişkin sonuçlar yayımlayarak, bunlar hakkında veya bunların yasadışı niteliğine ilişkin bir değer yargısında bulunmamanın, Anayasa’nın 20. maddesinin 1. fıkrasının b bendiyle güvence altına alınan bilimsel özgürlük kapsamına girdiğini ve bu özgürlüğün ifade ve haber alma özgürlüğüne göre daha güçlü biçimde korunduğunu belirtmiştir. Son olarak, bu tutumunun tarih araştırması yapılması ihtiyacından kaynaklandığını, tarih araştırmalarının özünde tartışmalı ve tartışılabilir olduğunu, zira bunların mutlak kesinliğinin ortaya çıkarılması mümkün olmayan sav ve değer yargıları üzerine bina edildiğini kaydetmiştir”. (Prg. 38)

“Soykırımın inkârı”nı genel bir cezai müeyyideye tabi tutan tek devlet olan Lüksemburg, bu fiilin cezalandırılmasını, sözü edilen “soykırım”ın “bir Lüksemburg mahkemesi veya uluslararası mahkeme tarafından tanınmış olması” koşuluna bağlamıştır. (Prg. 39)

Son olarak. Almanya Hükümeti, Sol Parti milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta özetle; ‘Soykırım suçu BM tarafından 1948’de tanımlanmıştır. Bu sözleşme geriye dönük olarak 1915 olaylarına uygulanamaz. Keza, soykırımı inkârı cezalandıran yasa Almanya’da uygulanamaz’ denilmiştir.

7) “Ermeni toplumunun üyeleri” kadar “Türk toplumunun üyeleri”nin “onuru” da gözetilmelidir.

1915 olaylarının “soykırım” olarak nitelenmesi, o olaylarla “Holokost” arasında paralellik kurulması planının gündeme getirilmesi ve bu amaçla propaganda faaliyeti yürütülmesi, 1965’te kararlaştırıldı. Bu propaganda faaliyetini desteklemek için “ASALA” ve “Ermeni Kurtuluş Ordusu” gibi terör örgütleri oluşturuldu. Bu örgütler, Türkiye “soykırım”ı tanımıyor gerekçesi ile Büyükelçiler, Başkonsoloslar dâhil, Türk diplomatlarını, bunların eşlerini, çocuklarını, Birleşmiş Milletlerde görevli olan bir Türk dahil 46 kişiyi, sırf Türk oldukları gerekçesi ile katlettiler, yüzlerce Türk’ü yaraladılar. 1915 olaylarının hukuksal ve tarihsel sebeplerle “soykırım” sayılamayacağını belirten bilim adamları, gazeteciler saldırıya uğradı ve uğramaya devam ediyorlar. Konu tartışılırken, bu durum da dikkate alınmalıdır.

8) Başvuru değerlendirilirken, ihlalin yarattığı sonuçlar da gözetilmelidir. D. Perinçek’e yönelik bu anti-demokratik tutum nedeniyle; “soykırım karşıtı” perspektiften yazanlar, bunu olağanüstü risk altında yaptılar. Sırf yazdığı bir yazı yüzünden Prof. Shaw topa tutuldu. Justin McCarthy’e ölüm tehditleri yapıldı. Guenter Lewy’nin son eserini yayımlayan üniversite yayınevi iki Ermeni bilim adamınca rahatsız edildi. Kısaca, açık tartışma baskı altına alındı ve üzerine bir korku perdesi indirildi.

Ancak, İsviçre Mahkemesi tarafından “kışkırtıcı” bulunan Perinçek’in konuşması, demokratik bir toplum için gerekli olan bir fikir alanı da açmıştır.

Örneğin, İsviçre Adalet Bakanı Bay Blocher, Türkiye’ye yaptığı resmi bir ziyarette, medyaya da yansıyan açıklamalarında; İsviçre Hükümeti’nin, İsviçre Ceza Kanunu’nun 261. maddesini revize etmek niyetinde olduğunu, çünkü bunun ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığını, tarih araştırmalarını engellediğini söylemişti.

9) Irkçı kasıt D. Perinçek’in dünya görüşü ve yaşamıyla bağdaşmaz.

Ceza Hukukunda kasıt, suçun manevi unsurudur. D. Perinçek’te her kastı arayabilirsiniz, ama ırkçılık kastını isterseniz bin yıl arayın, bulamazsınız. Çünkü dünya görüşü, Bilimsel Sosyalizm’dir. Daha önemlisi, bütün ömrünü ırkçılığa karşı mücadeleye vermiştir. O nedenle beş kuşakla toplam 13 yıl hapis yatmıştır. Perinçek’in mahkûmiyet gerekçelerini inceleyiniz, hepsinde ırkçılığa karşı mücadelesini göreceksiniz. Genel Başkanı olduğu Sosyalist Parti 1991 yılında Kürt meselesindeki tavrı nedeniyle kapatılmıştır ve Doğu Perinçek bu konuda AİHM’de Türkiye Devleti’ne karşı açtığı davayı kazanmıştır. Keza, ırkçılığa karşı söylemleri nedeniyle cezalandırılmış, bu konuda AİHM’ne yaptığı başvuru da kabul edilmiştir (Bunların dosya numaraları, “21237/93” ve “46669/99”dir). Böylece Perinçek’in ırkçılığa karşı mücadelesi, AİHM kararıyla da tescil edilmiştir.

Perinçek, ırkçılığa karşı mücadelesi nedeniyle Avrupa’nın en yüksek siyasal makamı olan Avrupa Troykasının başında bulunan Lüksemburg Dışişleri Bakanı Poos tarafından resmî olarak kabul edilmiştir. Yine ırkçılığa karşı mücadelesi nedeniyle Perinçek, Avrupa Gazeteciler Federasyonu (FIDEJ) ve Irkçılığa karşı Mücadele Ligası (Liga Internationale Contre Raccism, LICRA)) tarafından 1991 yılında Altın Tüy (Plumbd’or/Golden Feder) ödülüne aday gösterildi. Perinçek, LICRA tarafından Lüksemburg’a davet edildi ve Avrupa Parlamentosu salonunda konferans verdi. Konuşmanın başlığı, “Kürt Sorunu Türk Sorunudur”.

Suç iddiasının suçlananın kişiliğine uyması gerekir. Perinçek, başkanı olduğu İşçi Partisi’nin görüş ve programlarında da belirtildiği gibi, ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve ayrımcılığa kesinlikle karşı olan bir siyaset adamıdır. Nitekim, Lozan Bidayet Mahkemesi’nde şunu vurgulamıştı: “Benim ırkçı ve aşırı milliyetçi olduğum ileri sürüldü. Irkçılık benim açımdan şerefsizliktir”.

D. Perinçek’e yöneltilemeyecek tek suçlama, “ırkçılık”tır.

YASAL UYARI: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Avrupa Türk Gazetesi'ne aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.